Güncel Yargitay Kararlari Işiğinda İş Kazalarinda Cezai Sorumluluğun Kusur Boyutu

Güncel Yargitay Kararlari Işiğinda İş Kazalarinda Cezai Sorumluluğun Kusur Boyutu

GÜNCEL YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA İŞ KAZALARINDA CEZAİ SORUMLULUĞUN KUSUR BOYUTU

Dr. Öğr. Üy. Özge APİŞ

Ömer Halisdemir Üniversitesi

ÖZET

Bu çalışmada, iş kazası kavramının ceza hukuku terminolojisindeki anlamı ve iş kazalarından doğan cezai sorumluluk değerlendirilmiştir. Kural olarak ceza hukukunda, sözleşmelerle kusurun bölüşülmesi mümkün olmasa da iş sözleşmesinde belirlenen yetki ve görev sınırları uygulamada belirleyici olabilmektedir. Ancak sadece yetki ve görev verilmesi iş kazasında işveren vekiline kusur atfedilebilmesi için yeterli değildir. Bu nedenle somut olayda kusurun tespiti, kusurun türü, derecesi, nedensellik bağı, üstlenme kusuru yahut önlenemez risk kavramlarına ilişkin çok yönlü bir değerlendirmeyi de beraberinde getirmektedir. Yaptığımız çalışmada, iş kazalarında kast ve taksir temeline dayanan kusur sorumluluğunun uygulamada nasıl şekillendiği Yargıtay kararları ışığında irdelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: iş kazası, nedensellik bağı, üstlenme kusuru, önlenemez risk.

FAULT ASSESSMENT OF CRIMINAL LIABILITY IN OCCUPATIONAL ACCIDENTS
IN THE LIGHT OF TURKISH COURT OF APPEAL’S DECISIONS

ABSTRACT

In this study, the term of occupational accident in criminal law terminology and the penal responsibilty arising from these accidents are evaluated. Although division of the fault by agreements is contrary to the basic principle “fault liability” in criminal law, the limits of authority and duty specified in the employment contract can be decisive in practice. However, authorizing and imposing duty by contracts is not sufficient for attributing the fault to the employer’s representative in work accidents. Therefore, the determination of fault in the concrete case brings with it a multidimensional assessment of the concepts of the type and grade of fault, carrying the fault, relation of causality or irrepressible risk. In our study, how the defect liability that based on intent and negligence in work accidents is examined in the light of the decisions of the Turkish Supreme Court.

Key Words: occupational accident, relation of causality, taking the fault, irrepressible risk.

 

GİRİŞ

Esasen ceza hukuku kapsamında öldürme yahut yaralama fiillerinin kasıtlı ya da taksirli işleniş şekilllerini ifade eden iş kazaları, yaşam ve vücut dokunulmazlığının ihlali bakımından, önemli hukuki değerleri ihlal etmektedir. Söz konusu ihlalin ise, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tedbirlerin gerektiği şekil ve düzeyde alınmamasına bağlı olarak ortaya çıktığı gözlemlenmektedir. Ülkemizde konuya ilişkin yasal düzenlemeler ve güncel tartışmalar, konuya ilgiyi artırmış ve gerek işveren gerek ise işçilerin bilinçlenmesine hizmet etmişse de bunun yeterli düzeyde geliştiğini savunmak mümkün görünmemektedir. Zira işçilerin çalışmak zorunda olduğu ekonomik koşullar bir yana, çalışma faaliyetlerini gerçekleştirdikleri şartlar bakımından da önemli ihmaller zinciriyle karşılaşıldığı bir gerçektir.

Bu hususta ceza hukukunun müdahalesinin gerekliliği, yaşanan ağır ihlalle paralel olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak temel sorun, söz konusu ağır ihlal bakımından kusurun ne şekilde tespit edileceği ve kime yükleneceğidir. Zira ceza hukukunda, ortaya çıkan netice bakımından failin kast ya da tasirine dayanan kusurunun tespiti bakımından iş kazalarında, özellikle bilinçli taksir, taksir ve olası kast tartışmaları belirleyici olmaktadır. Bununla birlikte, sorumluluğun somut olayın koşullarına göre iş bölümü kapsamında kime yükleneceği de tartışma yaratabilmektedir. Nitekim Yargıtay kararlarında da bu hususu görmek mümkündür.

Diğer yandan kimi zaman, iş kazaları bakımından da bir neticenin ortaya çıkmış olması evleviyetle nedensellik bağının olduğu anlamına gelmemektedir. Özellikle tüm tedbirlerin azami bir dikkat ve özenle alındığı ancak önlenemez bir riskin bulunduğu yahut mağdur veya üçüncü kişilerin atipik hareketlerinin neticenin ortaya çıkmasının yegane gerekçesini oluşturduğu hallerde, işveren yahut işveren vekillerinin sorumluluğu cihetine gidilmesi mümkün görünmemektedir. Nedensellik bağının bu şekilde kesilmediği ancak ortak bir kusurun olduğu hallerde ise, kimin asli kimin tali nitelikte kusurunun bulunduğunun tespiti önem arz etmektedir.

Bu nedenle çalışmamızda ilk önce iş kazası kavramına yer verilecek, iş kazası teriminin ceza hukuku kapsamında ne şekilde anlaşıldığı izah edilmeye çalışılacaktır. Diğer yandan, iş kazalarında cezai sorumluluğun gündeme gelmesine neden olan kusur türünün ne şekilde anlaşılması gerektiği ve Yargıtay’ın iş kazaları davalarında ne şekilde bir yorum tarzı benimsediğini değerlendirilecektir.

1. İŞ KAZASI KAVRAMI

İş kazası, çeşitli kanunlarda tanımlanmıştır. Diğer yandan, yapılan bu tanımlar düzenlendikleri konu ve Kanun gereğince farklılık arz etmektedir. Bu kapsamda,

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 3/1-g maddesine göre iş kazası, “işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı” ifade etmektedir.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13/1 maddesinde ise iş kazası,

  • a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
  • b) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
  • c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
  • d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
  • e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay” olarak tanımlanmıştır.

Belirtmek gerekir ki, ceza hukuku bağlamında ceza kanunları dışında kanun hükümleri ile yapılmış olan tanımlar dikkate alınmakla birlikte, bu kavramın daraltıcı şekilde yorumlanarak tanımlanması gerekebilir. Zira ceza hukukunda iş kazası kavramı kapsamında iş kazası niteliğindeki fiil esas alınır ve bu fiilin suç olup olmadığı, ceza hukukunun kendi alanına özgü kusur prensibi dahilinde tartışılır. Modern ceza hukuku, fiil ceza hukukudur; bu nedenle net ve kesin bir iş kazası tanımı yapılmasına da gerek bulunmamaktadır. (1)

Bu anlamda ceza hukuku kapsamında iş kazası, işverenin veya vekilinin doğrudan veya dolaylı “otoritesi altında” olmayı, bulunduğu sırada gördüğü iş veya iş dolayısıyla eylemlerden dolayı, hayatın olağan akışına uygun biçimde “dıştan gelen” etken ile işçiyi bedensel veya ruhsal zararı ifade etmektedir. (2)

2. İŞ KAZALARINDA KUSURA DAYANAN SORUMLULUK

İş kazası kavramı, içerisinde barındırdığı “kaza” terimi nedeniyle, ceza hukukunun temel ilkesi olan “kusur prensibi”ni dışlar gibi görünmektedir. Zira ceza hukuku terminolojisinde kaza, kast yahut taksire dayandırılamayan ve dolayısıyla kişiye kusur izafe edilemeyen olaylar için kullanılan bir kavramdır. Eğer somut olayda öngörülebilmesi mümkün olmayan bir netice ile karşı karşıyaysak, hareket iradi değilse ceza hukuku kapsamında kaza yahut tesadüften bahsedilebilir (3). Saf bir nedensellik bağı, somut olayda kusuru olmayan bir kimseye cezai sorumluluk yüklemek için yeterli olmaz.

Bu nedenle, “iş kazası” olarak litaretüre yerleşmiş olsa da, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen ihlal eden olaylar bakımından, faile kusur izafe edilebilmesi şarttır. Zira ceza hukukunda kusur, failin bizzat gerçekleştirdiği icrai/ihmali bir eyleminden dolayı bir cezayı hak edip etmediği konusundaki normatif bir değerlendirmeyi gerektirir (4).

Bu anlamda, cezai anlamda fail kavramı ile hukuki anlamda sorumlu kişi kavramlarının farklılığından yola çıkılarak, İş Kanunu’nda belirtilen sorumluluğun özel hukuk sorumluluğu olduğu ve düzenleme altına alınan yükümlülüklerin ceza hukuku bakımından en azından taksirli sorumluluğa gidilebilecek nitelikte olması gerektiği unutulmamalıdır (5).

İş (maden) kazaları TCK’da ayrı bir suç türü olarak düzenlenmemiş, bunlar neticesinde meydana gelen yaralanma veya ölümden failin, kusurluluk derecesine göre, taksir, bilinçli taksir veya olası kast ile sorumlu olması gerektiği kabul edilmiştir (6).

Sonuç itibariyle işyerinde iş güvenliği ve sağlığı açısından gerekli önlemleri almayan, denetim ve gözetim yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmeyen, işçilerin sağlık bütünlüğü veya yaşam ve bedensel haklarına yönelik zararlı davranışlarda bulunan işveren, işveren vekili, alt işveren, işçi veya diğer 3. kişilerin (diğer bir işçi yahut işyeri denetimini kasten gereği gibi yapmayan kamu görevlisi müfettiş gibi) eylemleri ile iş kazası neticesi arasında nedensellik bağının bulunması halinde kusurlu hareketi ile neticeye sebebiyet veren kişi ya da kişiler, fail olabilirler (7).

İş kazalarında ceza hukuku bakımdan sorumluluk failin, taksir (bilinçli/bilinçsiz) yahut olası kast ile hareket etmesiyle ortaya çıkar. Kaza kavramı, TCK m. 81, 83 ve 86 bakımından doğrudan kastı ihitava etmez; zira kaza kelimesi, kanunda yasaklanan neticenin doğrudan istenmediğini ifade eder (8).

5237 Sayılı TCK’nun 21. maddesine göre “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. (2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır.”

Öğreti ve uygulamaya egemen olan görüş gereğince kast, kanunda öngörülmüş objektif suç unsurlarının somut olayda bilinmesi ve istenmesi ile oluşur. Böylece kastın bilme ve isteme unsurlarına dayandığı kabul edilmektedir. Failin, düşündüğü, öngördüğü ve dolayısıyla bildiği sonucu aynı zamanda isteyerek gerçekleştirmesi halinde gerçekleşen bu sonuç bakımından “doğrudan kast” söz konusu olurken, failin hedefi olan asıl sonuç dışında oluşan ikinci derecede sonuçlar yönünden bu olası sonuçların gerçekleşebileceğini öngören fail, bunları önlemek için bir çaba göstermemiş, bunlara önem vermeyerek adeta kayıtsız kalmışsa, “olası kast” söz konusu olur. Bilinçli taksir TCK’nun 22/3. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre, “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır.” Dikkat edilmesi gereken husus, Kanun’da yapılan bilinçli taksir ve olası kast tanımlarının dikkat çekecek ölçüde benzerlik göstermesidir. Bu nedenle, olası kastın “kayıtsızlık” özelliği ile bilinçli taksirin sonucun gerçekleşmemesi için “elden gelen çabayı gösterme” özelliklerinin kanunda vurgulanmasında zorunluluk vardır (9).

Kanun’un 22/2. maddesinde tanımlanan bilinçsiz taksir ise, “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” Şu halde bilinçli taksirle bilinçli taksiri ayıran temel husus, “öngörme” temelinde şekillenmektedir. Zira neticenin fail tarafından öngörülebilmesi gerekirken öngörülememesi bilinçsiz taksir, öngörüldüğü halde istenmemiş olması ise bilinçli taksir olarak kabul edilmektedir (10).

Somut olayda kast yahut taksire dayanan kusurlu sorumluluk ise, tanık ifadeleri, kazanın meydana geldiği işyerinin niteliği, işçi sağlığı ve güvenliği konusunda alınması gereken önlemler incelenerek o işyerinde hangi önlemlerin alınması gerektiği ve bu önlemlerden işverence hangilerinin alınıp hangilerinin alınmadığının tespit şeklinde belirlenecektir. Bu değerlendirmelere göre ise, cezai sorumluluğun bilinçsiz yahut bilinçli taksire mi yoksa olası kasta mı dayandığı tespit edilecektir. Bu konuda uygulamada son zamanlarda dikkat çeken husus, iş kazalarında manevi unsur bakımından “olası kast” sorumluluğunun da kabul edilmeye başlanmasıdır. Zira aşağıda inceleyeceğimiz üzere Yargıtay’ın genel olarak taksir sorumluluğunu kabul ettiği görülmekteyse de somut olayda iş kazasının ortaya çıkmasına sebebiyet veren fiilleri “öngörmeme” yahut öngörülmüş olsa bile neticeyi “istememe” dışında, oluşan netice bakımından “kayıtsız kalma” zemininde tartışmaktadır.

3. YARGITAY KARARLARINDA SORUMLULUĞUN TESPİTİ

Yargıtay iş kazalarından doğan cezai sorumluluk bakımından genellikle bilinçsiz taksir sorumluluğunu kabul etmektedir. Nitekim, sanığın sahibi ve yetkili müdürü olduğu … Limited Şirketine ait fabrikanın devam eden inşaatında çalışan katılanın, çatı tamiri sırasında montajını yaptığı eternitin kırılması sonucunda 550 cm yükseklikten düşerek hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı olayda Yargıtay, “sanığın gerekli güvenlik önlemlerinin almasını sağlamayarak kusurlu olduğu yönündeki kabul doğru olmakla birlikte, olayda TCK’nın 22/3. maddesinde tanımlı bilinçli taksirin koşullarının gerçekleşmediği gözetilmeden, “sanığın eyleminde çatıda çalışan katılana gerekli emniyet araçlarını vermeden çalıştırdığı, bu durumda kaza meydana gelebileceğinin herkesin öngörebileceği bir durum olduğu, bu sebeple de sonucu öngördüğü ancak bu sonucu istemediği” belirtilmek suretiyle bilinçli taksir hükümleri uygulanarak fazla ceza tayini… (11) ”ni hukuka aykırı bulmuştur.

Ancak Yargıtay, Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesi Bükköy Maden ocağındaki patlama nedeniyle yaptığı yargılamada olası kasttan hüküm kurmuştur. Bu kararı gerekçelendirirken ise şu hususlara değinmiştir:

Bu iş kolunda deneyimli olan sanıkların

– 2006 yılından beri işletmede metan gazı olduğunu bilmelerine rağmen bunu gözardı etmesi, önlem almaması, defterlerde bu hususa yer vermemeleri,

– ocak gaz ölçümünü otomatik olarak yapacak erken uyarı sistemini kurmamaları

– yeterli sayıda gaz ölçüm cihazı bulundurmayıp düzenli olarak kullanılmasını sağlamamaları, hatta basit ve ucuz olan vakvak tabir edilen uyarı aletini dahi temin edip kullandırmamaları,

– işletmede havalandırma bakımından kör ve acil durumda kaçış imkanı bulunmasını sağlamamaları,

– ocak üretim mahalline yeterli temiz hava akımını sağlayacak sistemi kurmayarak, ocak içindeki kirli ve temiz havanın karışmasını ve ısının yükselmesini göz ardı edip; 10-15 cm çapında hava borularıyla havalandırma yapılması dolayısıyla yeterli ve uygun düzeyde havalandırma sağlanamaması nedenleriyle grizu birikmesine neden olmaları,

– ocakta grizu olduğunu bilmelerine rağmen bunu gizledikleri bu nedenle idarenin denetimini de önledikleri gibi ocak içinde her vardiyada her atım öncesi ve sonrası gaz ölçümü yaptırıp kayıt altına aldırmayarak, ocak içinde kullanılan tesisat ve ekipmanların antigrizulu olarak tesis ettirmemeleri,

– ocak içine işçilerin sigara sokmasını ve içilmesini engellemeyerek, çalışan işçilere işe başlarken ve devamında tamamına iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verdirip belgelettirmeyerek,

“fiziki şartları kötü, üretim, nakliyat ve havalandırma bakımından emniyet tedbirlerine uyulmayan ocak işleterek meydana gelen sonuca kayıtsız kalıp kabullendikleri, böyle bir olayda öngörülmekle birlikte gerçekleşmeyeceği düşünülen ve istenmeyen bir neticeden bahsedilmeyeceği, defalarca yapılan tespitler ve uyarılara rağmen hatalı, eksik ve tehlikeli çalışma yöntemini sürdüren  sanıkların kusurluluk düzeyinin taksir düzeyini aştığı, bu şekildeki çalışma ile grizu patlaması olabileceğini öngörmelerine rağmen, patlamayı gerçek anlamda engelleyici nitelikte bir çalışma yapmadıkları, aksine mevcut tehlikeli durumu gizlemek suretiyle, “olursa olsun” düşüncesi ile hatalı ve hileli faaliyetlerine devam ettikleri; bu nedenle gerçekleşen bu neticeden olası kast hükümleri uyarınca sorumlu tutulmaları gerektiği ve olası kastla adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması”nı bozma sebebi yapmıştır (12).

Bir diğer husus, Yargıtay’ın iş kazalarına ilişkin ceza davalarında taksir/olası kast sorumluluğunun belirlenmesinde ayrıntılı kusur izafesi ve illiyet bağını aramasıdır. Nitekim 2018 tarihli bir kararında Mahkeme, “katılanın daha önce geçirdiği iş kazası sebebiyle ustabaşı … .. bölümünü değiştirmek istediğini söylediği, ustabaşının ise kendisine “bölümünü değiştireceğiz, çalışmana devam et, kaza olursa sorumluluk alamam” dediğini ve sanığın yapılan iş ve üretimle ilgili sorumluluğunun olmadığını beyan etmeleri karşısında, maddi gerçeğin ortaya çıkartılması bakımından, öncelikle şirketin sorumlu yetkilisinin kim olduğunun tespit edilmesi yönünden iş yeri yönetim şeması ve söz konusu şirketin suç tarihine ait ticaret sicil kayıtları getirtilip, tüm ilgililerin dinlenilmesi ve bu kişilerin iş yeri ve kaza olayındaki rolleri belirlendikten sonra sanığın şirketteki pozisyonu, görev ve sorumlulukları ile bahse konu şirkette iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili tedbirleri alma konusunda kim ya da kimlerin yetkili olduğu tespit edilip bu kişiler hakkında dava açılması sağlanıp, olayda sorumluluğu bulunan kişiler ile kusur durumunun tespiti amacıyla gerektiğinde olay yerinde keşif yapıldıktan sonra, iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak kuruldan görüş alınıp sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi…”ni bozma gerekçesi olarak kabul etmiştir (13).

Yürürlükteki hukuki ve evrensel nitelikteki bilimsel ve teknik kurallara göre alınması gereken tüm önlemlerin alınmış olmasına rağmen iş kazasının önlememesi durumunda yani önlenemez risk (14) halinde ise, Yargıtay sanıklara kusur atfedilemeyeceğini kabul etmiştir (15).

İlliyet bağının mağdurun davranışlarıyla kesilmesi bakımından da Yargıtay, kimi zaman yerel mahkeme kararlarını
bozabilmektedir.

Nitekim, yerel mahkemenin, mağdurun uzmanlık alanı ve tecrübesiyle bağdaşmayacak biçimde gerekli dikkat ve itinayı göstermeyerek, kendi eylemiyle kazanın meydana gelmesinde etkin olduğunu, mağdura polisaj makinesinde eldiven kesmemesi direktifinin iş güvenliği eğitimini gerektirmeyecek olmasını, mağdurun eyleminin tehlikeliliği konusunda değerlendirmenin o makinede çalışan tecrübe sahibi bir işçiden başka olağan koşullarda olan herkesin yapabileceğini, gelişen teknoloji ile birlikte iş ve işçi güvenliğini daha iyi sağlayabilecek donanıma sahip makinelerin piyasada bulunmasının işletme çapı ve mali imkânları ölçüsünde bu makineyi temin etmeyen ve üretim prosesinde kullanmayan işveren ve temsilcilerinin sırf bu sebeple kusurlu sayılmalarının kabul edilebilir olmamasını, mağdurun dağıtılmış eldivenler olduğu halde ıslak olduğu için kullanmayı reddederek eline sarmak için bir bez parçasını polisaj makinesinde kesmeye çalıştığını, polisaj makinesinde bez kesilmeyeceğini bilmesi gerektiği halde yetkililerden yeni eldiven istemeyerek onun yerine eline bez sararak tedbirsiz çalışma sergilediğinden kazaya asıl mağdurun sebebiyet vermiş olduğunu ifade ederek suçun unsurlarının oluşmadığını kabul ettiği olayda Yargıtay, Sanığın sahibi olduğu işyerinde, olay tarihinden altı ay önce polisaj işçisi olarak çalışmaya başlayan katılanın, olay günü çalışırken kullanmak üzere sağ eline eldiven giydiği, sol eli için kullanacağı eldivenin ıslak olması ve başka eldiven de bulunmaması sebebiyle sol eline sardığı bezin ucunu zımpara makinesinde kesmek istediği, bu esnada kolunun makineye sıkışması sonucunda parçalı kırık oluşacak şekilde yaralandığı olayda; sanığın, işçilere gerekli iş güvenliği eğitiminin verilmesini sağlamaması, yeterince kişisel koruyucu malzemeyi temin etmemesi ve işçilere verilen malzemelerin kullanılıp kullanılmadığını denetlememesi nedenleriyle olayın meydana gelmesinde kusurlu olduğu anlaşıldığından, atılı suçtan cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir. Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, somut olayda kusuru bulunan sanığın atılı suçtan mâhkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.” ifadelerine yer vermiştir (16).

Yargıtay söz konusu olayda sanığın kusursuz olduğuna ilişkin kabulü hukuka aykırı bulması nedeniyle, yerel mahkeme tarafından verilen beraat kararını bozmuştur. Diğer yandan üstlenme kusurunun olduğu bu gibi olaylarda Yüksek Mahkeme, kusurun fazladan tayinini de bozma sebebi yapmaktadır (17). Zira işçinin bilim ve fen kurallarına aykırı şekilde tehlikeli olduğu bilinen bir yöntem ile işyerinde bir eylemde bulunarak, işveren veya işveren vekilinin denetim ve gözetim yükümlülüğünü yerine getiremeyeceği bir esnada gerçekleşen iş kazaları bakımından bizzat kendisi asli kusurlu olacaktır (18). Ayrıca işverenin bir emri veya talimatı söz konusu olmaksızın, işçinin normal şartlar altında yapmaması gereken bir işi üstlenmiş ve bu üstlenme sırasındaki kusurlu hareketleri neticesinde iş kazası geçirip yaralanmış, ölmüş veya diğer 3.kişilere zarar vermişse bu neticeler üstlenme kusuru nedeniyle de işveren veya işveren vekiline yüklenemeyebilir (19).

Belirtmek gerekir ki, kusurun belirlenmesinde Yargıtay, iş kazası niteliğinde bulunan olayda tek kişilik bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulmasını bozma sebebi yapmaktadır (20).

İşin taşeron firmaya verildiği hallerde Yargıtay, işveren şirket ile taşeron firma arasında yapılan sözleşme hükümlerini esas alarak sorumluluk cihetine gitmekte (21), işverenin cezai sorumluluğunun belirlenmesi bakımından ise, somut olayı incelemekte ve şirket sözleşmesini göz önünde bulundurmaktadır (22).

Kanaatimizce Yargıtay kararları açısından en dikkat çekici husus, iş sahibinin yüklenici üzerinde emir ve talimat verme, yapılan işleri doğrudan kontrol, denetim, gözetim yetkisi bulunup bulunmadığının tartışmaya muhtaç olduğu hallerde dahi “iş kazasının” varlığını kabul etmesidir. Nitekim bir kararında Yüksek Mahkeme, sanığın iş yeri olarak kiralamış olduğu tek katlı binada gerçekleştireceği bazı tadilatlar için götürü usulü olarak anlaştığı çatı ve kaynak ustası olan ölen ile tanık … isimli kişilerin, olay günü saat 09.00 sularında işe başladıkları, ölenin çatıda, tanığın ise yerde tamir-bakım çalışmalarını sürdürdükleri sırada, yaklaşık 20- 25 yıllık binanın eternit kaplı çatısında kırık-çatlak olup yağmur-kar suyu geçiren eternitlerin değiştirilmesi çalışmasını yürüten ölenin, üzerine bastığı etermit levhanın kırılarak yere düşmesi sonucu meydana gelen olayda, “ölenin piyasada kaynakçı olarak tanındığı, bu kazadan önceki dönemde tanık … ile birlikte bir başka binanın çatı işini birlikte yapmış oldukları, ölenin yaptığı işin tehlikelerini, risklerini bilecek ve bunlara karşı alınabilecek tedbirleri düşünerek uygulayabilecek bilgi ve tecrübe birikiminin bulunduğunun dosya içeriğinden anlaşılamadığı, işveren tarafından, kırılgan bir yapıya sahip eternit levhaların çatıya döşendikten sonra güneş, kar, yağmur gibi atmosferik şartlara maruz kaldığından, yıllar geçtikçe bu kırılgan yapısının iyice arttığı gözetilerek, çatı tadilatı işi için çatıya çıkardığı çalışanına, kesinlikle levhaların ortasına basılmaması, basılması gerekiyorsa levhaların altındaki metal bağlantı profillerine civatayla tespitlerinin yapıldığı noktalara basılması yolunda çok titizlikle bilgi verilmesi, kırık-çatlak olduğu için değiştirilmesi gereken 100×400 cm’lik bölgenin yanına bir çatı merdiveni çıkarılması ve işçinin bu platform üzerine çıkarak bozuk bölgeyi onarmasının sağlanması, bunun yanında kendisine mutlaka bir emniyet kemeri verilerek ve kemerin de bir yaşam halatına tespiti sağlanarak olası bir düşme tehlikesi halinde çalışanın yere düşmesinin önlenmesi veya çatıda çalışılan bölgenin altına güvenlik filesi çekilmesi yahut aynı görevi üstlenebilecek nitelikte korkuluklu platform-iskele düzeni kurulması gibi inşaat işleri mevzuatındaki teknik tedbirlerin alınması gerektiği, işveren sanığın belirtilen bu yükümlülüklerin hiçbirini yerine getirmeden, işi verdiği çatı tamir ve kaynak ustası ölenin
çatıya çıkmasına müsaade ettiği, bu suretle olayın meydana gelmesinde kusurlu olduğu anlaşıldığından” ifadelerine yer vermiştir (23).

Söz konusu kararın karşı oy gerekçesinde eser sözleşmesinin genel yapısı ve özelliklerine değinilerek olaydaki ilişki türünün bir işçi- işveren ilişkisi olmadığı açıklanmaya çalışılmış ancak (24) , gerek karar ve gerek ise karşı oy gerekçesi ceza hukuku yapılması konularından ve bu konularda doğabilecek tüm adli ve idari cezalardan … LTD şirketinin sorumlu olduğunun” hükme bağlandığı görülmekle, meydana gelen işkazası sebebiyle … LTD. yetkilisi sanığın sorumlu tutulamayacağı ve bu sebeple sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi…” Yarg. 12. C. D., 2016/3579 E., 2018/1926 K., 21.2.2018. terminolojisinden ve bu alana hakim olan genel ilkelerden mahrum bırakılmıştır. Zira özel hukuk kurumlarına dayanılarak bir gerekçe oluşturulacak olsa bile bu kurumların ceza hukuku ile temellendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kararda yahut karşı oyda, bu ilişkinin bir işçi- işveren ilişkisi olmadığı, olayın da bir iş kazası kabul edilemeyeceği “eser sözleşmesi” kurumu yahut Yapı İşlerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 4. maddesindeki “her işverenin yapı işlerinde fenni yeterliliği bulunan kişilerin teknik gözetiminde ve sorumluluğunda işi yaptırması gerektiği” amir hükmü olsa bile25, bu kurumların ceza sorumluluğun ortaya çıkmasını sağlayan temel manevi unsurlar “kast” ve “taksir” ile ilgisinin kurulabilmesi gerekmektedir.

Kanaatimiz, Borçlar Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu veyahut diğer iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin mevzuatında yer alan her genel yükümlülük ihlali nedeniyle iş sahibinin cezai bakımdan kusurlu olduğunun kabulü, ceza hukuku ilkeleri bakımından kuşkuyla bakılması gereken bir yaklaşımdır. Bu konuda somut olayda, evinin yahut iş yerinin çatısı, elektirik yahut boyası vs. gibi işlerinin gördürülmesi için bu konuda deneyim sahibi olduğunu düşündüğü kişilerle anlaşan iş sahiplerinin, işçiyle gözetim, denetim, otorite altında bulundurma ilişkisini kurup kurmadıklarının yanında bir de bu kişilerin cezai sorumlulukları bakımından “öngörülebilirlik” değerlendirilmesinin yapılması gerektiğidir (26).

Diğer bir husus bu gibi olaylarda, Yargıtay tarafından haksızlık yanılgısının (TCK m. 30/4) dikkate alınması gerektiğidir (27).

Zira kişi işlediği fiilin hukuken kabul edilemez bir davranış olduğu bilincinde değilse, kusurluluğu etkilenir. Bu bilincin olup olmadığı hususunda da (kaçınılmazlık değerlendirmesi), kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre, mesleği, hayat deneyimleri vs. dikkate alınacaktır. (yasak normun varlığından haberdar olmama/hukuken izin verilen bir davranış gerçekleştirdiğini düşünme yahut haksızlık içeriğini bilebilecek durumda olup da bilememe) Dolayısıyla bu tür olaylarda Yargıtay’ın ceza hukuku açısından öngörülebilirlik ve haksızlık yanılgısı araştırması yapması gerektiği görüşünde olduğumuzu söylemek mümkündür.

SONUÇ

İş kazalarından doğan cezai sorumluluk, neticenin meydana gelmesinde kast ya da taksire dayanan kusuru bulunan kişilerin ağır yaptırımlarla karşılaşmasına sebebiyet verebilir. Zira her ne kadar “kaza” ibaresi terminolojiye yerleşmiş olsa da ceza hukukunda sorumluluk saf bir nedensellik bağı ile açıklanamaz.

Bu konuda özellikle uygulamada önem arz eden husus, cezai sorumluluğunun merkezinde sadece işverenin olmadığıdır. Zira her ne kadar sözleşme ile ceza sorumluluğunun bertaraf edilmesi söz konusu olmasa da, iş/görev bakımından sorumluluk alanının belirlenmesi yahut bir iş bölümünün yapılarak özel bir görevlendirme yapılması, somut olayda ceza sorumluluk alanı bölünebilmesine imkan sağlayacaktır (28). Bu kapsamda işveren dışında işveren vekilinin (29) de somut olayda kusur durumu araştırılacaktır. İşveren ve işveren vekili statüsünün yanı sıra teknik elemanların, proje müellifi, proje sorumlusu, şantiye şefi, fenni mesul (teknik uygulama sorumlusu), yapı denetim görevlisi, iş güvenliği uzmanı, hazırlık koordinatörü, uygulama koordinatörü gibi sıfatları haiz olan kişilerin de görev, yetki ve sorumlulukları tabi oldukları yasa tüzük, yönetmeliklerde, yaptıkları sözleşmelerde açıklanmıştır. Bu statülerde görev yapanların tabi oldukları mevzuat hükümlerini incelemeleri görev, yetki ve sorumlulukları hakkında bilinçli olmaları önerilmektedir (30). Zira cezai sorumluluğun temelini oluşturacak olan kusur tespiti, yetki ve sorumluluklara göre belirlenecektir.

İş kazalarında, nedensellik bağının tespiti azami önem arz etmektedir. Yargıtay kararları kapsamında da değindiğimiz üzere, nedensellik bağının bulunmadığı hallerde sorumluluk da söz konusu olmaz. Bu nedenle, işçi yahut 3. kişilerin atipik hareketleri nedensellik bağını kestiğinde, işveren/işveren vekilinin de sorumluluğundan söz etmek mümkün değildir. Benzer şekilde, önlenemez risk yahut üstlenme kusurunun bulunduğu hallerde de bu kişilere kusur atfedilmesi mümkün olmayabilir. Ancak bunun için, alınması gereken tüm önlemlerin alınmış olması ve bu kişilere tali nitelikte de olsa kusur atfedilmemiş olmasına bağlıdır.

Bir diğer husus, Yargıtay 12.CD.’nin 2012/21104 esas, 2013/25712 karar ve 14.11.2013 tarihli kararında olduğu gibi
06.04.2017 tarih, 2017/172 esas ve 2017/2866 karar sayılı ilamında da iş kazalarında olası kast sorumluluğunun gündeme gelebilmesidir. Nitekim sanıkların su taşkınlarını önlemek için yaptıkları bentleri projeye ve şartnameye uygun yapmayarak oluşan sel baskınında bentlerin yıkılması sonucunda beş kişinin ölümüne ve çok sayıda kişinin yaralanmasına sebebiyet verdikleri söz konusu olayda Yargıtay, “sanıkların dosya içeriği ve tüm bilirkişi raporlarındaki belirlemelere göre yukarıda sayılan olumsuzluklara rağmen muhtemel tehlikeli neticeleri göze almak ve hatta kabullenmek suretiyle yapıları hatalı ve hileli olarak inşa ettikleri, idarece şartnameye uygun yapılmadığı tespit edilen taşkın koruma duvarlarının 2 kez yıktırılmasına rağmen kullanılmış kötü malzemeyi örtmek için bentlere beton sıva yaparak idarenin denetimini engelledikleri, böyle bir olayda öngörülmekle birlikte gerçekleşmeyeceği düşünülen ve istenmeyen bir neticeden bahsedilmemekte, bunun da ötesine geçilerek ve bilinçli taksir unsurları aşılarak, bu şekildeki imalatın projede öngörülen debiyi dahi aşmayan böyle bir taşkına sebep olabileceğini öngörmelerine rağmen “olursa olsun” düşüncesi ile hareket ederek hatalı ve hileli inşai faaliyetlerine devam ettikleri; gerçekleşen bu neticeden olası kasıtlarıyla sorumlu tutulmaları gerektiği ve olası kastla adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu” şeklindeki bozma gerekçesinin sonucu bakımından usul ve Kanuna uygun olduğundan, kararda değişiklik yapılmasına yer olmadığına” karar vermiştir.

Söz konusu kararda Yargıtay, somut olayı değerlendirirken kanaatimizce olası kastın “kayıtsızlık” özelliği ile bilinçli taksirin sonucun gerçekleşmemesi için “elden gelen çabayı gösterme” özelliklerini karşılaştırmak suretiyle bir sonuca varmaya çalışmıştır. Zira manevi unsurun failin psişik durumu ve iç motivine ait bir kavram olduğu ve fakat bunun belirlenmesinde dış dünyaya yansıyan hareketlerin esas alındığı ceza hukukunda klasik ve temel bir bilgidir. Bu nedenle her ne kadar fail oluşan neticeyi istemediğini ifade edebilirse de somut olaydaki davranışları “bilme” ve “isteme” unsurlarını net olarak ortaya koyuyorsa taksirden değil, kasttan söz etmek gerekecektir. Benzer şekilde failin, bir kayıtsızlık mı yoksa elden gelen çabayı gösterme motivasyonunda olup olmadığı da olayın tüm özelliklerinden çıkarılabilecek nitelikte bir sonuçtur. Bu anlamda özellikle iş kazalarında alınması gereken tedbir yahut önlemler bakımından sorumlu kişi/kişilerin neticenin gerçekleşmesini tesadüflere bırakmış olması halinde olası kastın varlığını kabul etmek gerekecektir. Bu anlamda Yargıtay’ın vermiş olduğu nispeten yeni tarihli bu kararının, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tedbirlerin alınmasına katkıda bulunacak nitelikte olduğu kanaatindeyiz.
Son olarak, iş sahibinin yüklenici üzerinde emir ve talimat verme, yapılan işleri doğrudan kontrol, denetim, gözetim yetkisi bulunup bulunmadığının tartışmaya muhtaç olduğu hallerde Yargıtay’ın ceza hukuku açısından öngörülebilirlik ve haksızlık yanılgısı araştırması yapması gerekmektedir.

 

I. ULUSLARARASI X. ULUSAL İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ KONGRESİ

 23-26 EKİM 2019/ADANA

 

 

1 Özkan, Halid, İş Kazalarından Doğan Ceza Sorumluluğunda Kusur Tespiti, GÜHFD, C. XX, Y. 2016, Sa. 1, s. 514.
2 Özkan, s. 514., Artuk, M. Emin, Gökcen, Ahmet, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2017, s. 230.
3 Dönmezer, Sulhi, Erman Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım Cilt: II, İstanbul, 1986, s.286, Artuk/Gökcen, 2017, s. 360 vd., 377, 511, Özbek, Veli, Özer, Meraklı, Serkan, Hırsızlık Suçunda Malın Değerinin Azlığının Tespiti ve Buna Bağlı Olarak Ortaya Çıkan Hukukî Sorunlar, DEÜHFD, Cilt: 19, Sayı: 1, 2017, s.7.
syf. 35
4 Artuk/Gökcen, s. 200.
5 Özkan, s. 524.
6 Yiğit, Onur, Taksirli Bir Suç Türü Olarak Maden Kazaları, Ulusal Hakemli Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Sayı: 4, Aralık, 2014,
s. 370.
7 Özkan, s. 523.
8 Özen, Mustafa, İş Kazalarında Hukuki, Cezai ve İdari Sorumluluk, Ankara Barosu Dergisi 2015/2, s. 234.
9 İçel, Kayıhan, Ceza Hukukunda Temel Kusurluluk Şekli “Kast”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:6
Sayı:12 Güz 2007/2, s .62, 64, 65, 66.
10 Yenerer, Çakmut, Özlem, Çakmut, Alp, Taksir Kavramı, İBD, C. 76, S. 2, Y. 2002, s. 424.
Kast ve taksir kavramlarına ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Erem, Faruk, Danışman, Ahmet, Artuk, Mehmet Emin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 1997, s.443 vd., Önder, Ayhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler II-III, Beta Yayınevi, Ġstanbul 1992, s.308, Özgenç, İzzet, Kast-Taksir Kombinasyonları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Süleyman Arslan’a Armağan, C. 6, S. 1-2, 1998, s. 345 vd., Artuk/Gökcen, s. 317 vd., Yaşar, Yusuf, Diken, Gültekin, Nil M., syf. 36
11 Yarg. 12. C.D., 2016/5281 E., 2018/1141 K., 07.02.2018. (https://legalbank.net/, E.T. 15.06.2019)
syf. 37
12 Yarg. 12. C.D., 2012/21104 E., 2013/25712 K., 14.11.2013. (www.kazanci.com, E.T. 22.01.2019)
13 Yarg. 12. C.D., 2016/6214 E., 2018/2278 K., 28.2.2018., (www.kazanci.com, E.T. 22.01.2019).
14 Ayrıntılı açıklamalar için bkz. Ünver,Yener, Ceza Hukukunda İzin Verilen Risk, İstanbul 1998.
15 Özkan, s. 543 vd., Ayrıca bkz. Yarg. 12.CD. 2013/12792 E., 2014/6385 K., 13.3.2014. (https://legalbank.net/, E.T. 15.06.2019)
16 YCGK, 2017/12-461 E., 2017/549 K., 19.12.2017. (www.kazanci.com, E.T. 22.01.2019) syf. 38
17 Özkan, s. 550.
18 Benzer bir kararlar için bkz. “Olay tarihinde mermer fabrikasında, ustabaşı olarak çalışan ve tecrübe sahibi olan ölenin vinç ile mermer taşırken her seferinde bir tane taşıması gerektiğini bildiği halde, kapma aparatına birden fazla mermer plakası takarak vinçle kaldırmaya çalıştığı ve bu işlem sırasında yükten uzak da durmayarak plakaların üstüne devrilmesi sonucunda öldüğü olayda; sanıkların iş güvenliği hususunda gerekli eğitim ve gözetim sorumluluğunu yerine getirmemiş olmalarından dolayı tali kusurlu oldukları, nitekim 28.11.2007 tarihli genel teftiş raporunda da işçilerin işgüvenliği hususunda yeterince eğitilmemeleri hususunun eleştirildiği anlaşılmakla, dosya içeriğine ve oluşa uygun bulunan bilirkişi raporları ile ölenin asli, sanıkların tali kusurlu oldukları belirlenmiş olmasına karşın, yetersiz gerekçelerle sanıkların asli kusurlu olarak kabulü ile temel cezaların tayini sırasında haklarında teşdid uygulanmış olması…” Yarg. 12.CD., 2013/23762 E., 2014/20427 K., 21.10.2014., (www.kazanci.com, E.T. 22.01.2019) Sanığın pazarlama, satış ve limana gelen gemilere malın düzenli şekilde yüklenmesini sağlamadan sorumlu olduğu Çetin inşaat Nakliyat San. ve Tic. Ltd. Şti’nde forklift operatörü olarak çalışan ölen Himmet’in, suç tarihinde saat 16.00-24.00 arasında görevli iken fazladan çalışmaya kaldığı, kanuni çalışma süresini geçecek şekilde işyerinde bulunduğu, yorgun düşüp uykusuz kaldığından saat 06.30 sıralarında depo girişinde bir çuvalı üzerine örterek uyuduğu, çimento getiren ve kullandığı tır aracını geri geri manevra yaptırarak depoya girmeye çalışan inceleme dışı diğer sanık Hakan’ın kullandığı araçla ezilmesi sonucu kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği olayda, şirket yetkilisi olan sanığın işçi olan ölene kanuni süreyi geçecek şekilde mesai yaptırması, mesaiye kalan işçilerin dinlenebilmeleri açısından uygun bir yer temin etmemesi, iş sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlememesi, araçların gerekli önlemler alınmak suretiyle depoya girmesi hususunda yeterli denetim ve gözetim faaliyetlerinde bulunmaması şeklindeki kusurlu eylemlerinin, ölen Himmet ve tır şoförü Hakan’ın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketleriyle birleşmesi sonucunda ölüm neticesinin meydana geldiği, ölenle hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen tır şoförü Hakan’ın kusurlu davranışlarının sanığın hareketiyle netice arasında nedensellik bağını kesmediği gibi adı geçenlerin kusurlu hareketleriyle birlikte ölüm neticesinin meydana gelmesinde etkili olduğu anlaşıldığından, taksirle ölüme neden olma suçunun sabit olduğu kabul edilmelidir.» YCGK, 2013/12-38 E., 2014/493 K., 18.11.2014. (www.kazanci.com, E.T. 22.01.2019)
19 Bkz. YCGK, 2013/12-654 E., 2015/75 K., 31.03.2015.
20 “Su motorunun tamiri sırasında meydana gelen iş kazası sebebiyle uzman iş güvenliği heyetinden rapor alınıp sonucuna göre sanıkların kusurları bulunup bulunmadığının tespiti gerekirken polis memurundan alınan yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması…” Yarg. 9. C.D., 2008/16711 E., 2010/7561 K., 23.06.2010., “olayın özelliklerine göre, bu olayda sanıkların kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun iş güvenliği uzmanlarından oluşan bir heyet tarafından belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, uzmanlığı belli olmayan bilirkişinin yetersiz raporuna dayanılarak eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması…” Yarg. 9. C.D., 2004/3086 E., 2004/4809 K., 29.09.2004. (www.kazanci.com, E.T. 25.01.2019)
21 “… Adi Ortaklığına dair 08/03/2010 tarihli sözleşme kapsamı ile “Yetki ve Sorumluluklar” başlıklı 7. maddesine göre “Adi Ortaklık
Sözleşmesinin konusunu oluşturan işle ilgili tüm yetki ve sorumluluklar … Ortak, … mühendislik gıda maddeleri sanayi ve ticaret limited şirketi’ne aittir. İşin yapımcı firması yine Özel ortaktır.” şeklinde hüküm altına alındığı ve … LTD. ile Metro LTD. Şirketleri arasında imzalanan 08/03/2010 tarihli Sözleşmenin “Yetki ve Sorumluluklar” başlıklı 7. Maddesinin kapsamını ve tarafların sorumluluklarının ayrıntılı olarak belirlenmesine dair Protokol içeriğine göre, “…Ortaklığı kapsamında tüm personelin iş güvenliğine ve diğer teknik işlere ait eğitimleri, denetlenmesi, koruyucu ekipmanların verilmesi, kullanılmasının sağlanması, inşaat alanında mevzuatın ve işin niteliğinin gerektirdiği tüm güvenlik tedbirlerinin alınması, tedbirlerin uygulanmasının takibi, denetimlerinin syf. 39
22 Yargıtay bir kararında ;“Ö….A.Ş.’nin Baraj şantiyesine ait ölenin de içinde bulunduğu ekibin tünel çıkışı trafosunu boşa almak
üzere elektrik mühendisi olan AS tarafından görevlendirildikleri, trafonun boşa alınması sırasında alçak gerilim hattının kesildiği, ancak trafonun 2.5 m üstünde bulunan yüksek gerilimin kesilmemesi nedeniyle kazalının elektrik çarpması sonucu ölümüne neden olunması şeklindeki olayda, şantiye şefi KD ve bölüm sorumlusu elektrik mühendisi AS haklarında 2011/15 sayılı iddianame ile dava açılmış olduğu, şirket yönetim kurulu üyelerine cezai sorumluluk yüklenemeyeceği”ni belirtmiştir. Yarg. 12. CD., E. 2012/16857, K.
2012/11782, T. 10/05/2012.
23 Yarg. 12. C.D., 2016/9576 E., 2018/3640 K., 29.3.2018.
24 Eser sözleşmesinde, iş sahibi, iş kazasından sorumlu denemez çünkü sanık ve ölen arasında eser (inşaat) sözleşmesi yapılmış olup, sözleşmede, iş sahibinin yüklenici üzerinde emir ve talimat verme, yapılan işleri doğrudan kontrol, denetim, gözetim yetkisi bulunmadığından, iş kazasından dolayı “iş sahibi” olarak sanık sorumlu tutulamaz. Çünkü “iş sahibi” aynı zamanda “işveren” değildir. Başka bir anlatımla, taraflar arasındaki sözleşmeye göre “iş sahibi” ile “yüklenici” arasında “zaman ve bağımlılık” durumu, bir başka deyişle “üst işveren alt işveren” ilişkisi bulunmamaktadır. İş görme sözleşmelerinden eser sözleşmesi (yapım, onarım,
bakım, yükümlenim ve inşaat sözleşmeleri) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470-486 maddelerinde yer almış olup, kural olarak iş sahibi ile yüklenici arasında “zaman ve bağımlılık” unsuru olmadığı gibi, yüklenici, iş sahibinden tamamıyla bağımsız olarak sözleşme gereği işin yapılacağı yerde, kendisine ait araç ve gereçleri kullanarak, işe aldığı yardımcılarını (yönetici, mühendis, teknik eleman ve işçilerini) çalıştırarak, gerektiğinde işin bir bölümünü “alt yükleniciye” vererek, sözleşmede kararlaştırılan sürede ve istenilen niteliklerde işi tamamlamakla yükümlüdür. İş sahibi ile yüklenici arasında “zaman ve bağımlılık, üst-alt işveren, asıl işi yapan taşeron” ilişkisi olmadığı için, işin yapılması sırasında yüklenicinin üçüncü kişilere verdiği zararlardan veya personelinin özlük hakları (ücret alacakları, sigortalılık durumları) ile iş kazalarından dolayı iş sahibi sorumlu tutulamaz. Ceza mahkemesine verilen bilirkişi raporlarında ve dairemizin bozma kararında eser sözleşmesinin özellikleri gözardı edilmiştir. Bunun yanında çatı tamirinden anladığını ileri sürerek buna benzer bir kaç iş yaptığı belirtilen ölene yanında çalışan iş arkadaşı ve sanık çatının yağış nedeniyle kaygan olduğunu bu nedenle çatıya çıkmamasını tembih etmelerine karşın ölen uyarıları dikkate almamış ve çalışmaya devam etmiştir. İşverenin eser sözleşmesi yaptığı kişiyi sürekli kontrolü altında tutması mümkün olmadığı gibi eser sözleşmesinin doğası gereği buna gerek dahi görmeyebilir. Çünkü iş için gerekli koruyucu malzemeleri sağlamak ve gerekli güvenlik önlemlerini almak işi alan kişinin sorumluluğundadır. İşverenin sorumluluğu iş bitince ücreti ödeme yönündedir. Davada somut olayın özelliklerine bakarak çözüme ulaşılmalıdır. Çalışma ilişkisinin istisna akdine dayanması halinde iş sahibinin, iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan iş sağlığı ve güvenliğini sağlama yükümlülüğü bulunmayacağı gibi meydana gelen ölüm olayı da iş kazası olarak adlandırılamayacaktır. İş yerinin çatısının tamiri şeklinde beliren somut çalışma ilişkisinde, belirli bir süre çalışmanın değil, bir sonucun meydana getirilerek, bağımsız bir varlığı değiştirmeye, işlemeye veya biçimlendirmeye yönelik edimin amaçlanmış olması, hizmet akdinin yukarıda tanımlanan ayırt edici ve belirleyici özelliklerinin somut iş görme ilişkisinde bulunmaması karşısında, meydana gelen ölümlü zararlandırıcı olay iş kazası olarak değerlendirilemez. Bu nedenle sanığın beraatına karar vermek gerekirken mahkumiyetine karar verilmesi; usul ve yasaya aykırıdır. Yarg. 12. C.D., 2016/9576 E., 2018/3640 K., 29.3.2018. (KARŞI OY GEREKÇESİ)
25 “Sanığa ait üç katlı yapının kalıp ve demir işçiliğini 05.08.2008 tarihli sözleşme ile otuz yıldır inşaatlarda çalışan ve işinde tecrübeli olan inşaat ustası ölen …’un üstlendiği, ölenin alüminyum merdiven üzerinde çalıştığı sırada, merdivenin kayması sonucu ikinci kattan düştüğü olayda; alt işveren (taşeron) ölen ile sanık (asıl işveren) arasında yapılan sözleşme içeriğinde, yapılacak işler ile ödenecek ücret dışında, iş yerinde iş emniyetinin sağlanması, talimat verme, gerekli iş güvenliği tedbirlerinin kimin alacağı hususlarına değinilmediği, iş sahibi sanığın Yapı İşlerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 4. maddesine göre “her işverenin yapı işlerinde fenni yeterliliği bulunan kişilerin teknik gözetiminde ve sorumluluğunda işi yaptırması gerektiği” amir hükmü gereğince, ölen tarafından yapılan çalışmaları fenni yeterliliği bulunan yetkili kişinin kontrol ve denetiminde yaptırmaması, sözleşmede iş güvenliği tedbirlerinin ölen kişi tarafından alınacağına dair bir maddeye de yer verilmemesi karşısında; dosya içerisinde yer alan ve sanığa kusur yükleyen 31.07.2014 tarihli heyet bilirkişi raporu ile iş güvenliği uzmanı tarafından alınan 05.09.2009 tarihli bilirkişi raporu, dosya oluş ve kapsamına uygun olup, sanığın mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi..” Yarg. 12. C.D., 2016/1916 E., 2017/6466 K., 19.09.2017.
26 Bu hususta 5237 s. Kanun’un sübjektif teoriyi benimsendiğini söylemek mümkündür. Taksiri düzenleyen 22. maddenin gerekçesinde, bu husus; “Taksirli suçlarda, fail, kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koşullar altında, objektif olarak var olan dikkat ve özen yükümlülüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalıdır” şeklinde ifade edilmiştir.
27 Ayrıca bkz. Güleç, Soyer, Sesim, Türk Ceza Kanununda Haksızlık Yanılgısı (M. 30/4), https://dergipark.org.tr/tr/download/article- file/754092, (E.T. 28.10.2019), Özgenç, İzzet, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Eylül, 2019, s. 485 vd.. syf. 41
28 Özkan, s. 547.
29 4857 S. İş Kanunu m.2/f. 4,5: “İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur.
Bu Kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz.”
30 Müngen, Uğur, İnşaat İşverenlerinin ve Teknik Elemanların İş Güvenliği Konusundaki Sorumlulukları ve Yaptırımlar, TMH – 469
– 2011/5, s.17.

 

Kaynakça

[1]Artuk, M. Emin, Gökcen, Ahmet, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2017.
[2]Dönmezer, Sulhi, Erman Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım Cilt: II, İstanbul, 1986
[3]Erem, Faruk, Danışman, Ahmet, Artuk, Mehmet Emin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 1997.
[4]İçel, Kayıhan, Ceza Hukukunda Temel Kusurluluk Şekli “Kast”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:6
Sayı:12 Güz 2007/2.
[5]Müngen, Uğur, İnşaat İşverenlerinin ve Teknik Elemanların İş Güvenliği Konusundaki Sorumlulukları ve Yaptırımlar, TMH – 469
– 2011/5.
[6]Özkan, Halid, İş Kazalarından Doğan Ceza Sorumluluğunda Kusur Tespiti, GÜHFD, C. XX, Y. 2016, Sa. 1.
[7]Özbek, Veli, Özer, Meraklı, Serkan, Hırsızlık Suçunda Malın Değerinin Azlığının Tespiti ve Buna Bağlı Olarak Ortaya Çıkan
Hukukî Sorunlar, DEÜHFD, Cilt: 19, Sayı: 1, 2017.
[8]Özen, Mustafa, İş Kazalarında Hukuki, Cezai ve İdari Sorumluluk, Ankara Barosu Dergisi 2015/2.
[9]Önder, Ayhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler II-III, Beta Yayınevi, Ġstanbul 1992.
[10]Özgenç, İzzet, Kast-Taksir Kombinasyonları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Süleyman Arslan’a
Armağan, C. 6, S. 1-2, 1998.
[11]Özgenç, İzzet, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Eylül, 2019.
[12]Güleç, Soyer, Sesim, Türk Ceza Kanununda Haksızlık Yanılgısı (M. 30/4), https://dergipark.org.tr/tr/download/article- file/754092, (E.T. 28.10.2019).
[13]Ünver,Yener, Ceza Hukukunda İzin Verilen Risk, İstanbul 1998.
[14]Yaşar, Yusuf, Diken, Gültekin, Nil M., Karar İncelemesi – Bilinçli Taksir ve Olası Kast (Dolus Eventualis) Farkının
Değerlendirilmesi, Social Sciences Research Journal, Volume 7, Issue 1, 97-113 (March 2018), s. 105 vd.
[15]Yenerer, Çakmut, Özlem, Çakmut, Alp, Taksir Kavramı, İBD, C. 76, S. 2, Y. 2002.
[16]Yiğit, Onur, Taksirli Bir Suç Türü Olarak Maden Kazaları, Ulusal Hakemli Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Sayı: 4, Aralık,
2014.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

syf. 43