Göçmen İşçiler İçin Riskler Daha Fazla

Göçmen İşçiler İçin Riskler Daha Fazla

Duygu ÇELGİN
Çevre Müh. İş Sağlığı Bilim Uzm. T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müfettişi

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 2010 yılında yayınladığı verilere göre Dünya’daki göçmen işçi sayısının 214 milyon olduğu tahmin ediliyor. Son dönemde Suriye’de yaşanan savaş göçmen işçilik rakamlarında hem dünyada hem ülkemizde büyük artışa sebep olmuştur. Türkiye’de 400 bin kayıt dışı göçmen işçinin çalıştığı düşünülüyor. Göçmen işçiler özellikle inşaat, tekstil, tarım ve gıda sektörlerinde çalışıyor.

“Göçmen” Tanımına Kısa bir Bakış

Uluslararası Göç Örgütü’ne göre göçmen; göç edenin yasal durumuna, göç hareketinin isteğe bağlı veya zorunlu olup olmadığına, göçün sebeplerine ve göç edilen yerde ne kadar süreyle kalındığına bağlı olmaksızın alışılagelmiş yaşam alanından ulusal veya uluslararası sınırlardan başka bir yere taşınan insan olarak tanımlanır. Yapılan nüfus hareketi ulusal sınırlar dâhilinde olduğunda iç göç, uluslararası sınırlar dâhilinde ise dış göç olarak isimlendirilir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 18 Aralık 1990 tarih ve 45/158 sayılı kararıyla kabul edilen “Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmenin” 2’nci maddesine göre göçmen işçi, vatandaşlık bağı ile bağlı olmadığı bir devlette ücret ödenen bir faaliyette çalıştırılacak, çalıştırılmakta olan veya çalıştırılmış olan kişidir. Kanunda göçmen işçi kavramı içerisinde kaçak göçmen işçiler de yer almakta olup bu tanım göçmen işçinin en geniş kapsamlı tanımıdır.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 1 Temmuz 1949 tarihinde yapılan 32’nci oturumunda kabul ettiği İstihdam Amacıyla Göç Hakkında 97 Sayılı Sözleşmesi ile 24 Haziran 1975 tarihinde yapılan 60’ıncı oturumunda kabul ettiği Göçmen İşçiler Hakkında 143 Sayılı Sözleşmesinin 11’inci maddelerinde; göçmen işçi, kendi adına olmayıp başkası tarafından çalıştırılmak amacıyla bir ülkeden diğerine göç eden veya göç etmiş bir kimse ile göçmen işçi olarak bir ülkeye kabul edilen kimse olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma bakıldığında UÇÖ kaçak göçmen işçileri göçmen işçi olarak sınıflandırmıyor.

Avrupa’daki düzenlemelerden Göçmen İşçilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 1. maddesine bakıldığında göçmen işçi terimi, sözleşme taraflarından biri tarafından ülkesinde ücretli bir iş görmek üzere yerleşmesine izin verilmiş olan diğer bir sözleşmeye taraf ülkenin yurttaşlarını ifade eder. Bahsi geçen bu tanımlama ise göçmen işçi tanımları içerisindeki en dar tanım olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye’de Göçmen İşçilik Kavramı

5543 sayılı İskan Kanunu’nun 3’üncü maddesine göre göçmen; Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olan, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye’ye gelip bu kanun gereğince kabul olunanlar olarak tanımlanır. Aynı kanunun 4’üncü maddesine göre ise Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancılar, Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı bulunup da sınır dışı edilenler ve güvenlik bakımından Türkiye’ye gelmeleri uygun görülmeyenler göçmen olarak kabul edilmezler.

6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na göre düzensiz göçmen; yasa dışı yollarla Türkiye’ye giren, Türkiye’de kalan ve Türkiye’den çıkan veya yasal yollarla girip yasal süresi içerisinde çıkmayan kişiyi ifade eder.

Yasal düzenlemelerimizde göçmen işçi kavramı yer almamakla beraber göçmen işçiler 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkındaki Kanun’a göre yabancı olarak nitelendirilmekte ve ülkemizde çalışma koşulları da yine bu kanun ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde yürütülmektedir. Yabancı, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununa göre Türk vatandaşı sayılmayan kişi olarak tanımlanır. Yabancıların ülkemizde çalışabilmesi için Türkiye’nin taraf olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmelerde aksi öngörülmedikçe bağımlı veya bağımsız çalışmadan önce izin almaları gereklidir. Aynı kanuna göre bağımlı çalışan, gerçek veya tüzel kişiliği haiz bir veya birden fazla işveren emrinde ücret, aylık, komisyon ve benzeri karşılığı çalışan yabancıyı; bağımsız çalışan ise başka şahısları istihdam etsin veya etmesin kendi ad ve hesabına çalışan yabancıyı ifade eder. 4817 sayılı kanunun 5, 6, 7 ve 8’inci maddelerine göre çalışma izinleri süreli çalışma izni, süresiz çalışma izni, bağımsız çalışma izni ve istisnai çalışma izinleri olmak üzere dört gruba ayrılır. Çalışma izinlerine ilişkin işlemler ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca yapılmaktadır.

Ülkemizde Göç Hareketleri ve Veriler

Türkiye İstatistik Kurumu’nun Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne göre hazırlamış olduğu 2015 yılı iç göç verilerine göre net göç hızı en yüksek olan ilk beş il sırasıyla: Tekirdağ (22,15), Karabük (18,96), Gümüşhane (17,99), Kocaeli (17,13) ve Antalya (12,34)’dür. Aynı çalışmaya göre net göç hızı en düşük olan ilk beş il ise: Kars (28,57), Ağrı (28,07), Yozgat (27,91), Muş (26,80), ve Bayburt (26,77)’dur. Bu duruma bakıldığında göç hızı en düşük olan illerin tamamı kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasında yer alıyor. İç göç hızları incelendiğinde ise, kalkınmada birinci öncelikli illerin göç vermesinin en büyük nedeninin ekonomik ve coğrafik sebepler olduğu görülüyor. Göç verme hızı en yüksek olan illerin mevsimsel şartları ve coğrafi konumları göz önünde alındığında bu illerdeki sanayileşme ve iş bulma oranının düşüklüğü belirgin bir biçimde ortaya çıkıyor. Sanayileşmenin ve iş bulmanın zor olduğu bu iller iç göç vermektedir. Bunun yanı sıra, mevsimsel şartların yaşamaya elverişli olmaması barınma problemlerini de bir sorunsal olarak incelememize neden oluyor. Hem ekonomik olarak sıkıntı yaşayan hem de mevsimsel şartlar açısından güçlükler çeken bölge halkı, bu illerden iş bulma imkânının daha yüksek olduğu ve mevsimsel şartların daha az çetin olduğu bölgelere göç etmeyi tercih ediyorlar. İç göçe bir diğer etmen olarak terör faaliyetleri örnek gösterilebilir.

Yurtdışından gelen göç ile ilgili 2000 yılı verilerine bakıldığında en çok göç alan iller İstanbul, İzmir, Bursa, Ankara ve Antalya olarak karşımıza çıkarken en fazla göç alınan ülke 73.736 kişi ile Almanya’dır. Bunun sebebi ise 31 Ekim 1961’de Türkiye ile Almanya arasında imzalanan “Türk İşgücü Anlaşması” ile başlayan Almanya’ya Türk işgücünün göç etmesinin tersine göç oluşturmasıdır. Son dönemde Suriye’de yaşanan savaş sebebiyle resmi rakamlara göre Türkiye’ye 600 bin, resmi olmayan rakamlara göre ise yaklaşık 1 milyonun üzerinde Suriye vatandaşının göç ettiği düşünülüyor. Bu vatandaşların büyük bir çoğunluğu Suriye sınırındaki illerde bulunan göçmen kamplarında veya kendi koşullarıyla buldukları yerlerde ikamet ediyorlar. Geriye kalanlar ise daha rahat barınma ve iş bulma gibi imkanlar için İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlere göç etmeyi tercih ediyorlar.

2015 Türkiye Göç Raporu’na göre 2015 yılında yakalanan düzensiz göçmen sayısı 146.485’tir. Bu rapora göre Suriye vatandaşları 73.422 kişi ile ilk sırada, Afganistan vatandaşları 35.921 kişi ile ikinci sırada, Irak vatandaşları ise 7.247 kişi ile üçüncü sırada yer alıyor.

Göçmen İşçilikte İş Sağlığı ve Güvenliği

Milyonlarca insan yıllar içerisinde ekonomik, sosyal, siyasi ve doğal nedenlerle yaşadıkları ülkeden bir başka ülkeye göç hareketleri gerçekleştiriyorlar. Göç eden kişiler özellikle barınma, konaklama, beslenme gibi problemlerle karşı karşıya kalıyorlar. Bu sorunların başlıca çözüm kaynağı da çalışmak ve para olarak görülüyor. Fakat göç yaşamış ve göç ettiği ülkenin başta dili olmak üzere kültürü, inanışları, yaşam tarzına yabancı olan bireyler için iş hayatı zannedildiği kadar kolay olmuyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından yapılan bir çalışmaya göre göç eden işçiler göç ettikleri ülke vatandaşlarına göre daha vasıfsız, daha tehlikeli ve daha pis işlerde çalışıyor. Örneğin Japonya’da göçmen işçilerin genellikle yerli işgücünün yerine getirmekten kaçındığı işleri göçmen iş gücü gerçekleştiriyor. 3D olarak kısaltılan bu işler pis, tehlikeli ve nitelik gerektirmeyen işler olarak kodlanıyor. Bu yüzden bu tür işlerde çalışan göçmen işçiler, ülkenin vatandaşı olan işçilerin maruz kaldığı risklerden daha fazlasına maruz kalıyorlar.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 151 sayılı tavsiye kararının 20’nci paragrafına göre, bu kararı kabul eden bütün ülkelerde göçmen işçilerin maruz kalacakları her türlü sağlık riskine karşı gerekli önlemler alınmalıdır. Fransa’da yapılan bir araştırmaya göre nüfusun %8’i göçmenlerden oluşmaktadır. Fransa’daki göçmenler vasıfsız, sağlık ve güvenlik risklerine daha çok maruz kalınacak işlerde çalışmaktadır. İngiltere’de yapılan bir çalışmaya göre ise göçmen işçiler İngiliz işçilere göre daha fazla lösemi ve mide kanserine yakalanmaktadır.

Dış göç yapmış işçilerin iş hayatında karşılaşacakları bir diğer problem ise yapılan işe, çalışma ortam ve şartlarına alışkın olmamaktan kaynaklanan problemlerdir. Göç etmiş olduğu ülkede kullanılan teknolojiyi daha önceki çalışma hayatında görmemiş, o teknoloji ile ilgili bilgi ve deneyim sahibi olmayan bir çalışan yaptığı işten kaynaklanabilecek riskler konusunda yeterli bilgiye sahip olamayacaktır. Dolayısıyla da yaptığı işten kaynaklanabilecek tehlikeleri bir tehlike unsuru olarak değerlendiremeyeceğinden, iş kazalarının olması veya meslek hastalıklarının oluşması kaçınılmaz olacaktır.

Özellikle sınırlar ötesi göç yapmış işçilerin karşılaştıkları bir diğer sorun ise iletişimdir. İletişim sadece iş hayatında değil normal hayatlarında da karşılaştıkları bir problemdir. İş hayatı açısından değerlendirdiğimizde ise çalıştığı ülkenin dilini bilmeyen bir göçmen en başta çalışma arkadaşlarıyla ve işvereni ile iletişim kuramayacaktır. Bu iletişimi kuramaması ise işverenin taleplerini, öğretilerini, sunmakta olduğu talimat ve eğitimleri anlayamamasına neden olacaktır. Böylece işyerindeki organizasyon içerisinde hareket edemeyecektir. Bu yüzden iletişim kuramayan bir göçmen işçi, kendisine verilen talimatları ve eğitimleri anlayamayacak olması sebebiyle risk altındaki gruplar arasında yer alır.

Göçmen İşçilerin Eğitimleri için Ne Yapılmalı?

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 151 sayılı tavsiye kararının 21’inci paragrafına göre, göçmen işçilere verilecek mesleki eğitimler iş güvenliği ve iş hijyenine ilişkin eğitim konularını da içermelidir. Bu eğitimler göçmen işçinin işe alınmasından itibaren; mümkün olduğu durumlarda göçmen işçinin anadilinde, mümkün olmadığı durumlarda ise anlayabildiği bir başka dilde ve göçmen işçi için herhangi bir mali yük doğurmayacak şekilde düzenlenmelidir. Eğitim, iş güvenliği mevzuatının yanı sıra yasal hak, sorumluluk ve yükümlülüklerini içerecek şekilde düzenlenmelidir.

Aynı kararın 22’nci paragrafına göre işveren tarafından göçmen işçiye verilen tüm eğitimleri, talimatları, uyarıları ve uyarılara ilişkin sembolleri, çalışma ortamından kaynaklanan riskleri anlaması için tüm önlemleri almak zorundadır. Eğer göçmen işçi için düzenlenen bütün bu eğitimler ve verilen talimatlar; anadil farklılığından kaynaklanan iletişim kopukluğundan veya prosese yabancı olmalarından anlaşılamıyorsa, anlaşılabilir olması için tüm önlemler alınmalıdır.