Özer: “Önlemek Tazmin Etmekten Daha Ucuzdur”

Özer: “Önlemek Tazmin Etmekten Daha Ucuzdur”

Kasım Özer

İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü

Tüm çalışanları iş sağlığı ve güvenliği kapsamına alan ve Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, işverenlere de bir takım yükümlülükler getirdi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer yenikanun hakkında sorularımızı cevapladı.

30 Haziran’da yayımlanan ve bazı maddeleri 1 Ocak 2013 itibariyle yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

Öncelikle neden böyle bir kanuna ihtiyaç duyduğumuzdan kısaca bahsetmekte yarar var. Eski mevzuatın sadece İş Kanunu kapsamındaki işçilerle sınırlı, önleyici yaklaşımdan ziyade tespit bazlı düzeltici yaklaşımı esas alan, iş sağlığı ve güvenliği faaliyetlerine sınırlı çalışan katılımının sağlanabildiği ve çalışan sayısı sınırlaması nedeni ile profesyonel iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinden mikro ve küçük işletmelerin yararlandırılamadığı düzenlemeleri kapsadığını söyleyebiliriz. Ülkemiz işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği şartlarının iyileştirilmesi, güvenlik kültürünün oluşturulması, kamu sektörü dahil tüm çalışanların ve işyerlerinin kapsandığı bir iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının oluşturulması ihtiyacı duyulmaktaydı. Hem ülkemiz ihtiyaçlarını karşılamak hem de, 89/391/EEC sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği AB Çerçeve Direktifi ile 155 ve 161 Sayılı ILO sözleşmelerinin iç hukuka yansıtılarak uygulanmalarının sağlanması amacıyla İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu hazırlanmış olup, 30.06.2012 tarihli ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Önleyici yaklaşımın temel aracı olan risk değerlendirmesi yükümlülüğü bütün işyerlerine getirilmiştir. Risk değerlendirmesi ile birlikte iş kazası veya meslek hastalığı ortaya çıktıktan sonra neler yapılabileceği değil, iş kazası ve meslek hastalığının önlenmesi için atılacak adımlar esas olacaktır. Bütün işyerlerinin acil durumlara karşı hazır olması için ilkyardım, yangınla mücadele, afet, tahliye gibi durumlar için önceden acil durum planları hazırlanacaktır.

Çalışma hayatımızda olumlu etkilerini her gün daha fazla gösterecek olan bu kanunun hayata geçirilmiş olmasını çok önemsiyor, kanunun bütün paydaşlarca benimsenmesi ve uygulamaya geçirilmesi için gayret sarf ediyoruz.

Yeni yasa ile birlikte işyerlerine büyük sorumluluklar düşüyor. İşyerlerine düşen sorumlulukların denetlenmesi nasıl yapılacak?

Bilindiği üzere, çalışma hayatının gerek sosyal konularının gerekse teknik (iş sağlığı ve güvenliği) boyutunun denetlenmesi, Bakanlığımız İş Teftiş Kurulu Başkanlığımızda görevli iş müfettişlerince yürütülmektedir. İş Teftiş Kurulu Başkanlığımız, insan kaynağı da dahil olmak üzere alt yapısını giderek daha güçlü hale getirmekte ve denetime ilişkin yeni yöntemleri kullanarak denetimlerin etkinliğini artırmaktadır. Ancak bu işin bir boyutudur. Diğer taraftan 4857 sayılı İş Kanunu ile gelen ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda da işverenin genel yükümlülüklerinde yer alan “iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığının izlemesi ve denetlemesi” yükümlülüğü çok önemli bir yükümlülük olup işyerlerinde bir iç kontrol sisteminin kurulmasını teşvik etmektedir.

Birde cezaların çok arttığı yönündeki eleştirilere değinmek istiyorum. Şunu belirtmek gerekir ki; Kanunda yer alan idari para cezalarının temel amacı, yasal gereklilikleri yerine getiren işverenlerle getirmeyenler arasındaki haksız rekabeti ortadan kaldırmak, işverenlerin önlem almasının teşvik edilmesidir. Kanunda yer alan idari para cezaları ve diğer müeyyideler, önlem almak yerine ceza ödemeyi tercih eden işverenlerin bu yanlış tutumunu ortadan kaldıracak niteliktedir. Unutulmamalıdır ki önlemek tazmin etmekten her zaman daha ucuzdur.

Yasayla birlikte işverenlerin üzerine düşen yükümlülükler neler oluyor? Kısaca çerçevesini çizebilir misiniz?

Genel olarak Kanunla işverenlere, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği koşullarını iyileştirme ve bunun sürekliliğini sağlama ile risk değerlendirmesi sonuçlarını da göz önünde tutarak genel bir önleme politikası geliştirme yükümlülüğü getirilmiş bulunmaktadır. Bunun için işverenler, mesleki risklerin önlenmesi; eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması; çalışma ortamında gerekli kontol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılması; izleme, denetleme ve uygunsuzlukların giderilmesi; gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapmaktan sorumludur.

İşveren; çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne almak, yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri almak, aynı çalışma alanını birden fazla işverenin paylaşması durumunda koordinasyon sağlamak, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izlemek, denetlemek ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlamak ve risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür.

Yeni yasanın ‘iş güvenliği uzmanlarının çalışma süreleri’ ile ilgili 12. Maddesinde belirtilen sayılar uygulamada nasıl olacak. Özellikle Türkiye genelinde birden fazla iş yeri olan işletmeler için nasıl bir yol izlenecek?

Kanunda işyerleri faaliyet alanlarına göre az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli olarak 3 gruba ayrılmıştır. Kanun; kamu kurumları ile 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için yayımı tarihinden itibaren iki yıl sonra, 50’den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için yayımı tarihinden itibaren bir yıl sonra ve diğer işyerleri için yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra olmak üzere kademeli olarak yürürlüğe girecektir.

Kanuna göre tehlike sınıfı; iş sağlığı ve güvenliği açısından, yapılan işin özelliği, işin her safhasında kullanılan veya ortaya çıkan maddeler, iş ekipmanı, üretim yöntem ve şekilleri, çalışma ortam ve şartları ile ilgili diğer hususlar dikkate alınarak işyeri için belirlenen tehlike grubu olarak tanımlanmıştır. Tehlike sınıfı tespitinde o işyerinde yapılan asıl iş esas alınmaktadır.

Dolayısı ile iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesinde o işyerinin asıl işine göre belirlenen tehlike sınıfı ve çalışan sayısı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu noktayı biraz daha açacak olursak; 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda işyeri; “mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile çalışanın birlikte örgütlendiği, işverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçları da içeren organizasyonu” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı işletmenin farklı sicil numaraları ile farklı lokasyonlarda faaliyet göstermesi halinde bunların herbiri ayrı işyeri sayıldığından Kanun hükümlerinin her bir işyeri için ayrı ayrı uygulanması gerekmektedir. Yani farklı sicil numaraları ile faaliyet gösteren her bir alt birim bünyesinde iş güvenliği uzmanı ayrıca istihdam etmelidir. Buradan hareket ile aynı işyerine bağlı ve aynı Sosyal Güvenlik Kurumu Sicil Numarasına sahip olmak üzere farklı yerlerde alt birimleri olan işletmeler ise öncelikle işyeri sicil numarasının karşılık geldiği işyeri tehlike sınıfı ile her bir alt işletmedeki çalışan sayısını belirlemeli ve 29.12.2012 tarihli ve 28512 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğe göre tam süreli istihdam gerekip gerekmediğine göre merkezden görevlendirme yaparak bu hizmeti verebilir veya her bir alt birim kendi bünyesinde de bu kişileri istihdam edebilir.

İş güvenliği uzmanı ihtiyacına gelince; 31/1/2013 tarihli ve 28545 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan “İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yürürlüğe konulmuştur. Buna göre, 3 yıllık mesleki tecrübe ve (C) veya (B) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip iş güvenliği uzmanlarının 7 yıl süre ile sektörel düzenleme kapsamında kendi meslek dallarına uygun işlerin yapıldığı işyeriyle sınırlı olmak üzere, bütün tehlike sınıflarındaki işyerlerinde görevlendirilmesinin de önü açılmıştır. Bu değişikliğin uygun sınıfta iş güvenliği uzmanı ihtiyacı temininde yaşanıldığı ifade edilen sıkıntıları önemli ölçüde giderecektir.

İşe giriş için sağlık raporlarının oluşturulması konusunda toplumda soru işaretleri oluştu. Bu konuya açıklık getirebilir misiniz?

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun “Sağlık gözetimi” başlıklı 15. Maddesinde; işe giriş sağlık raporları, sağlık muayeneleri ile hangi hallerde söz konusu muayenelerin yapılmasının zorunlu olduğu ve bu raporların kimler tarafından düzenleneceği belirlenmiştir.

Ancak, aynı Kanunun 38. Maddesine bakıldığında iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin düzenlendiği 6’ncı maddenin yürürlük tarihi “Kamu kurumları ile 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için yayımı tarihinden itibaren iki yıl sonra” ve “50’den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için yayımı tarihinden itibaren bir yıl sonra,” hükümleri ile kademeli geçişle düzenlenmiştir.

Bahsi geçen işyerleri için işyeri hekimi istihdamı zorunluluğu 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu gereğince henüz başlamamış olduğundan, söz konusu işyerleri için kademeli geçiş süresi boyunca iş sağlığı ve güvenliği yönünden özellikli rapor niteliğinde olan işe giriş ve aralıklı sağlık muayeneleri Kanun öncesinde olduğu gibi kamu sağlık hizmeti sunucuları tarafından düzenlenebilecektir.

Diğer yandan Sağlık Bakanlığı’nın 07.05.2004 tarihli 2004/67 sayılı Özel Hastanelerde Sağlık Kurulu Raporu Düzenlenmesi Hakkında Genelgesinde “Özel hastanelerde; usulüne uygun olarak teşekkül ettirilmiş olsa bile özürlü sağlık kurulu raporu, vergi muafiyeti raporu, yurt dışı tedavi raporu,  maluliyet raporu, özel tertibatlı araç ithali amacıyla alınan raporlar gibi özellikli raporlar verilemez” hükümleri yer almakta olduğundan özel sağlık hizmeti sunucuları tarafından işe giriş ve aralıklı sağlık muayenelerinin yapılması mümkün görünmemektedir.

Bu kanunla birlikte iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesinde hedef nedir?

Kanun, iş sağlığı ve güvenliğinde en iyi koşulları hedefleyerek, işyerlerinin mevcut durumunun sürekli iyileştirilmesini ve çalışanlarda güvenlik kültürünün oluşturulmasını amaçlamaktadır. Kanunla işyerlerine, risk değerlendirmesinde tespit edilen hususları da göz önünde bulundurarak, genel bir önleme yaklaşımı getirilmiştir. Daha öncede belirttiğim gibi, iş kazası veya meslek hastalığı ortaya çıktıktan sonra neler yapılacağı değil, iş kazası ve meslek hastalığının önlenmesi için atılacak adımlar esas olacaktır. Bu kapsamda işveren; çalışanları ile birlikte işin her aşamasında işten veya işyerinden kaynaklı tehlikeleri sürekli olarak tespit ederek, muhtemel risklere karşı tedbir alacaktır.

İş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesinde temel yaklaşım; çalışma ortamlarında sağlık ve güvenlik tedbirlerinin en üst düzeyde alınmasını ve sürdürülmesini sağlamanın yanı sıra iş sağlığı ve güvenliği konusunda yönetimin liderlik yapması ve çalışanların da işyerindeki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalara katılımının sağlanması, görüşlerinin alınması böylelikle alınan tedbirlerin çalışanlarca benimsenmesi olmalıdır.

Bu noktada, toplumda oluşturulması istenen güvenlik kültürü oldukça önemli bir konudur.  Çalışanlarda güvenlik şuurunun yüksek olması, bu kişilerin işyerlerinde güvenli çalışma ortamlarına veya süreçlerine veya ekipmanlara ilişkin taleplerini artıracak dolayısıyla çalışma ortamlarının iyileştirilmesinde, kazaların ve işle ilgili hastalıkların azaltılmasında doğrudan etkili olacaktır.

Meslek hastalıkları ise işyerlerinde gerekli teknik tedbirler alındığı takdirde yüzde yüz önlenebilir vakalardır. Bu konudaki en büyük sıkıntımız bu tür hastalıkların teşhisidir. Bunun da yolu hekimlerin bilgilendirilmesi ve bu teşhisi koymaya yetkili sağlık kuruluşlarının genişletilmesi ile mümkündür. Bu amaçla, 2 aşamalı olarak planlanmış olan “Türkiye’de Meslek Hastalıkları Konusunda Tespit, Tanı ve İş Sağlığı ve Güvenliği Profesyonellerinin Duyarlılığının Arttırılması Projesi” kapsamında meslek hastalıklarının tanı ve tespitinde tarafların bilgilendirilmesi amacıyla eğitimler verilerek, “Meslek Hastalığı Tanı Rehberi” hazırlanmıştır. Bu rehber eğitime katılan hekimlere, işyeri hekimlerine, ortak sağlık ve güvenlik birimlerine ve konu ile ilgili sosyal taraflara dağıtılmıştır.

Ayrıca çalışanların, iş sağlığı hizmetlerine erişebilmelerinin yanı sıra bu hizmetlerin etkin ve yaygın hale gelmesini ve mevcut sağlık hizmetleri sunumuna iş sağlığı hizmetlerinin entegre edilmesini sağlamak amacıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı arasında 26.01.2010 tarihinde “İş Sağlığı ve Güvenliği Alanında İşbirliği Protokolü” imzalanmıştır. Bu protokol kapsamında yapılan bilgilendirme çalışmaları sonucunda; Sağlık Bakanlığına bağlı 68 Eğitim ve Araştırma Hastanesine ve 57 Devlet Üniversite Hastanesine meslek hastalığı tanısı koyma yetkisi verilmiştir.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Genel Müdürlüğümüz, Kanunun ülkemiz genelinde tanıtımı ve işverenler, çalışanlar ve profesyoneller başta olmak üzere genişleyen kapsamla paralel olarak tüm ilgili paydaşların bilgilendirilmesi amacı ile tanıtım faaliyetlerini başlatmıştır. Bu kapsamda, ilk etapta 18 ilde yaygınlaştırma ve bilgilendirme eğitimleri verilmiş, 2013 yılında da 63 ili kapsayacak şekilde söz konusu faaliyetlerin sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. Söz konusu programın Nisan ayında başlatılıp Haziran ayında tamamlanması planlanmaktadır.

Kanunun ilgili tarafları ile bilhassa işverenler ve çalışanlar ile Kanunun işyerlerinde uygulayıcıları olan İSG profesyonellerini etkinliklerimize davet ediyoruz. Böylece alandaki deneyimlerin paylaşılması veya sorunlara çözüm yolları aranması yoluyla ülkemiz işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma alanlarının oluşturulması için işbirliğinin önemini de bir kez daha vurgulamış olalım.

Bakanlık olarak tüm çabalarımızın daha müreffeh ve mutlu bir çalışma hayatı oluşturmak yönünde olduğunu belirterek sözlerime son veriyorum.